Balon Sinoplasti
Kronik sinüs enfeksiyonlarının oluşmasındaki en ön...
Solunum sırasında göğüs kafesimizin genişlemesi ve diyaframımızın kasılması ile akciğerlerimize doğru vakum yaparak çektiğimiz hava solunum yolu boyunca cidarlarda çekilme etkisi oluşturmakta ve bu etkiye bağlı olarak hava yolunun dar olduğu bölgelerde yumuşak dokuların gevşek olması durumunda karşılıklı mukoza yüzeyleri birbirine temas edebilmektedir. Uyku sırasında solunum kanalı çevresindeki kasların da gevşemesi ile hava yolunun dar bölgelerinde karşılıklı duvarlardaki mukozanın titreşim sonucu çarpışması horlama sesini oluşmaktadır. Solunum sırasında hava yolları cidarında oluşan vakum etkisine bağlı olarak hava pasajının çökerek daralması sonucunda solunum azalmakta hatta kanalın tamamen kapanması ile solunum durabilmektedir.
Burun ve ağız solunumunun 10 saniyeyi geçecek şekilde durması ”apne“, uyku esnasında bir saat boyunca gözlenen apne sayısı ise “apne indeksi” olarak isimlendirilmektedir. Hava akımında%30-50 oranındaki azalmanın 10 saniyeden uzun sürmesi hali, solunum hareketinin azalması ya da kandaki Oksijen doygunluğunun (O2 saturasyonu) azalması ya da bu nedenle oluşan uyanmalar hipopne olarak ifade edilmektedir.
Uykuda solunum durması hastalığının ciddiyetinin saptanmasında en fazla kullanılan değer olan RDI (RespiratoryDisturbance Index) ya da apne-hipopne indeksi (AHİ) bir saatte oluşan apne ve hipopne sayılarının toplamıdır. Ancak son yıllarda özellikle hipopne durumunun tanımındaki değişik yaklaşımlar nedeni ile hastalığın ciddiyetini belirlemede Apne Hipopne İndeksi’nden çok uyku sırasında kan oksijen doygunluğunda meydana gelen azalma miktarı ve bu azalmanın süresi daha fazla dikkate alınmaya başlamıştır.
KBB branşını ilgilendiren uyku bozuklukları basit horlama, üst solunum yolu direnç (rezistans) sendromu ve obstrüktif uyku apnesi sendromudur.
Basit Horlama
Üst Solunum Yolu Direnç (Rezistans) Sendromu
Yemek borusunda ölçülen basıncının -10 cm su değerinin altına düşmesi halinde üst solunum yolu direnç sendromundan bahsedilir. Bu hastalarda horlamanın yanı sıra uyanma periyotlarında ve diaframda elektrik aktivitesinde artma vardır.
Obstrüktif uyku apnesi sendromu (OSAS)
Bu hastalarda apnenin yanı sıra hipopnenin de önemli olması sınıflandırmada apne ve hipopne sayılarının toplamı olan Apne Hipopne indeksinin (AHİ) kullanılmasını daha anlamlı kılmaktadır. Bu konudaki sınıflamalar belli aralıklarla güncellenmekte olup helen uygulamada olan "Amerikan Uyku Tıbbı Akademisi" sınıflandırmasına göre hastalar Apne Hipopne İndeksi 5-15 arasında ise hafif, 15-30 arasında ise orta ve 30 dan yüksekse ağır uyku apnesi olarak kabul edilmektedir.
Diğer bir kritere göre ise gece boyunca yapılan ölçümlerde kan Oksijen doygunluğu: %85’in altına düşerse orta derecede, %60’ın altına düşerse ağır derecede uyku apnesi söz konusu olmaktadır.
Hastalar tarafından sıklıkla tanımlanan horlama şikayeti yanında ek şikayetler olmasa bile aslında hafif şiddetteki uyku apnesi olabilmektedir. Otuz yaş altındaki erkeklerde basit horlama oranı % 10 iken 60 yaşın üzerindeki erkeklerde bu oran %60’a kadar çıkmaktadır. Horlama ile kilo ilişkisi araştırıldığında ideal kilolarının daha fazlasına sahip olan insanlarda horlama ve apne sıklığının arttığı gösterilmiştir. Hafif şiddetteki uyku apnesine sık rastlanırken orta ve ağır derecedeki uyku apnesine daha az rastlanılmaktadır. Orta derecedeki obstrüktif uyku apnesine erişkin erkeklerin %2’sinde rastlanırken 35-60 yaş grubundaki erkeklerde ağır derecedeki uyku apnesi %0.3 oranında izlenmektedir.
Uyku apnesi hastalığının tanısında hastanın şikâyetleri önemli ipuçları vermekle beraber hastalar uyku sırasında oluşan önemli bulguların ve özellikle çoğu zaman asıl başvuru sebepleri olan horlamanın farkında olamadıkları için hastayı uyurken izleyen yatak partneri ya da yakınlarının gözlemleri de çok değerli olmaktadır. Hastaların tanımladıkları en belirgin şikâyet hastalığın şiddetine bağlı olarak değişen gündüz uykululuk halidir. Hastalar gece uzun saatler uyumuş olsalar bile sabahları yorgun olarak kalkarlar ve gün içerisinde de uyku problemi çekerler. Hafif apnesi olan hastalar gün içinde sakin ortamlarda uykuya meyil gösterirken orta, ağır apnesi olan hastalar konuşma esnasında ve araba kullanma sırasında dahi uykuya dalabilirler. Uyku apnesi olan hastaların trafik kazası yapma ihtimalleri normal insanlara göre 2-7 kat daha fazladır.
Sabah belirgin olup daha sonra hafifleyen baş ağrısı, unutkanlık, dikkat azlığı, konsantrasyon bozukluğu eşlik eden başlıca bulgulardır. Uyku kalitesinin bozuk olması hastalarda anksiyete bozukluklarına, zihinsel yeteneklerde azalmaya, saldırganlığa ve depresyona da yol açabilmektedir.
Horlama ve uyku apnesi sendromu olan hastalarda sıklıkla yorgunluk, isteksizlik, psikolojik rahatsızlıklar ve uykusuzluk ile ortaya çıkan hormonal değişikliklere bağlı cinsel fonksiyon bozukluklarına da oluşmaktadır. Uyku apnesi olan hastalarda uyku sırasında kanda karbondioksit miktarının artması çocuklarda mesane kasılma bozukluklarına ve sık idrar kaçırmaya, erişkinlerde ise gece sık idrara kalkmaya neden olur.
Uyku apnesi hastalığına bağlı olarak yağ metabolizmasında oluşan değişiklikler sonucunda hastalar kilo almaya meyilli olurlar. Kilo problemi arttıkça metabolizma değişiklikleri belirginleşerek hastanın kilo vermesini gittikçe güçleştirir. Göğüs ve ense kısmında belirgin olarak ortaya çıkan gece terlemesi bu tip hastalarda görülen diğer bulgudur. Solunum sırasında göğüs kafesi genişlerken üst solunum yolunun tıkanması ile meydana gelen negatif göğüs içi basınç artışı sonucunda mide asit içeriği yemek borusu boyunca yukarı gelebilmektedir (gastroösefageal reflü).
Reflünün tedavi edilmesiyle uyku testinde apne bulgularında %30’a varan düzelmeler tespit edilmiştir. Uykuda yetersiz solunum sonucunda kanda oksijen miktarının azalması kan damarları içerisinde yer alan hassas algılayıcılar tarafından tespit edilmekte ve beyin oksijen ihtiyacının karşılanabilmesi amacı ile kan dolaşımını artırmaya yönelik refleksler devreye girmektedir. Bu nedenle yüksek tansiyon, akciğer hipertansiyonu, kalp ritim bozuklukları, kalp damar rahatsızlıkları ve inme gibi problemlere de uyku apnesi sendromlu hastalarda sıkça rastlanmaktadır. Apne indeksi 20’nin üzerinde olan hastaların ölüm riski de normale göre çok yüksektir dolayısıyla bu guruptaki hastaların mutlaka tedavi edilmeleri gerekir.
Uyku apnesi sendromu pek çok farklı nedene bağlı olarak oluşabildiği için hastalarda sadece üst solunum yollarının muayenesi tanı ve tedavinin planlanmasında yeterli olmamaktadır.
Hastanın alkol kullanımı, son aylarda belirgin olarak kilo alıp almadığı ve metabolik durumu (şeker hastalığı, tiroid hastalıkları) sorgulanmalı gerektiğinde biyokimyasal testler yapılmalıdır. Hastanın bulunduğu ruh halinin de şikâyetleri artırabileceği göz önüne alınarak depresyonda olup olmadığı ve yatıştırıcı ilaç kullanıp kullanmadığı sorgulanmalıdır. Uyku sırasında beyinde azalan kan akımını düzenlemeye yönelik olarak kan basıncını artıran hormonların salgısındaki artış nedeni ile sadece gece değil gün boyu da tansiyon yüksek seyredebildiği için hastaların kan basıncı mutlaka kontrol edilmelidir. Hastanın genel vücut yapısı (şişmanlık-obesite), çene kemiklerinin durumu (alt çene pozisyonu ve boyutları, üst çene gelişme bozuklukları) boyun yapısı tedavi yaklaşımının seçimini ve başarısını belirlemede önemlidir.
Uyku apnesi şüphesi ile başvuran hastaların boyun çevresinin ölçülmesi önemlidir. Erişkin erkeklerdeboyun çevresinin 43.18 cm den büyük olması bir risk faktörü olarak kabul edilmektedir. Bu gruptaki erkeklerin %30’unda uyku apnesi sendromu saptanmıştır. Kadınlarda ise kritik değer 38.10 cm dir.
Vücut kütle indeksinin (Body Mass Index – BMI) hesaplanması horlama ve uyku apnesi hastalığının tanı ve tedavisinde faydalı olan önemli bir parametredir. Pratik olarak kilogram cinsinden vücut ağırlığının metre cinsinden boy uzunluğunun karesine bölünmesi ile hesaplanan bu değer normalde 20 yaşından büyük erişkinlerde ortalama 25.5kg/m2 civarındadır. BMI’nin erkeklerde 27.8 kadınlarda 27.3’ün üzerinde olması şişmanlık olarak kabul edilmektedir.
Uyku apnesi şüphesi ile başvuran hastada burun ve dudaklardan başlayıp gırtlakta (larinks) sonlanan üst solunum yolunun ayrıntılı bir muayenesi gerekir.
Standart KBB muayenesinin uykuda gerçekleştirilmemesi nedeniyle muayene ile uyku apnesi sendromu tanısı koymaktan çok uyku sırasında hava yolunda oluşan muhtemel çökme ve tıkanma bölgelerinin saptanması amaçlanmaktadır.
Yüz iskelet yapısı: Hastanın ilk muayenesinde dişlerin kapanma ilişkisi, üst çene gelişme yetersizliği ve alt çenenin arkada yerleşimi (retrognatizm) değerlendirilmelidir. Alt çenesi geride olan hastalarda dil ve dil kökü çevresindeki yumuşak dokular arkaya doğru yer değiştireceğinden boğaz ve dil kökü seviyesinde tıkanma riski yüksektir.
Burun Muayenesi: Burun içi patolojiler burunda tıkanma oluşturmalarının yanı sıra burun içinde hava akımına karşı oluşan direnci yükseltmek suretiyle boğazdaki negatif basıncın derecesini artırarak bu bölgede çökme ve tıkanmaya yol açarlar. Burun tıkanıklığı nedeni ile ağız solunumu yapan hastalarda solunum yolu cidarındaki kaslarda da gevşeme oluşmaktadır.
Diğer taraftan uyku apnesi tedavisinde uykuda sürekli pozitif hava basıncı sağlayan cihazların (CPAP=Continuous Positive Air Pressure) kullanılması planlanan hastaların burun yolu ile hava veren bu cihazları kullanabilmeleri için burun tıkanıklığına yol açan problemlerinin düzeltilmesi gereklidir.
Ağız ve Boğaz Muayenesi: Uyku apnesi hastalarında çoğunlukla problemin bulunduğu boğaz bölgesinin muayenesinde yumuşak damak ve küçük dilin (uvula) yapısı, dil ve dil kökünün yapısı, damak arkası ve dil arkası bölgelerin boyutları dikkatle değerlendirilmelidir. Uyku apnesi sendromunun tedavisinde birçok cerrahi tekniğin uygulandığı bu bölgelerin iskelet ve yumuşak doku yapısının değerlendirilmesi ve her yapının hastalığın oluşmasındaki muhtemel rolünün belirlenmesi gereklidir Ağız boşluğunun muayenesi dil ve yumuşak damağın doğal pozisyonunun tayini ile başlar. Dilin yerleşimi dişlerin kapanma düzlemine (oklüzal plan) göre değerlendirilmelidir. Normal boyutlarda ve pozisyondaki dil oklüzal plandan daha aşağıda yerleşmiştir. Diş kapanma düzleminin üzerinde yerleşen bir dil mevcutsa büyük bir dilden bahsetmek mümkün olur. Dilin pozisyonuna göre yapılan değerlendirmede "Mallampati Sınıflaması" kullanılmaktadır.
Yumuşak damak, bademcikler, küçük dil ve boğaz arka duvarının çevrelediği bölge incelenmelidir. Yumuşak damak yapı itibariyle çok farklı görünüme sahip olabilir. Kabaca düşük, kalın, iki parça ya da arka duvara yakın yerleşimli olarak sınıflandırılabilir. Küçük dilin (uvula) boyutu 1cm’yi aşıyorsa uzun olarak kabul edilir. Bademciklerin (tonsiller) büyüklüğü de önem taşır. Boğazı, dolayısıyla solunum yolunu daraltan büyük bademcikler de az ya da çok horlama ve uyku apnesinden sorumludurlar. Özellikle bademciklerin alt bölümünün boğaza doğru yaptığı kabarıklığın derecesini değerlendirmek gerekir.
Dil Kökü muayenesi: Doğrudan görüş alanında olmayan bu bölgenin değerlendirilmesi en iyi burun yolu ile uyulanan fleksible (bükülebilir-esnek) fiberoptik endoskopi ile yapılabilmektedir.
Bu muayenede ağız hafif açık ve dil doğal pozisyonunda iken burundan bükülebilen yumuşak endoskoplar ile girilerek geniz, damak arkası, dil kökü, dil arkası ve gırtlak bölgeleri değerlendirebilmek mümkün olmaktadır.
Muayene sırasında ağız ve burun kapatılarak hastanın zorlu nefes alma çalıştırılması (Mueller Manevrası) negatif basınç altında çöken bölgelerin tayininde yardımcı olmaktadır. Fleksible fiberoptik endoskopik muayene tanı ve tedavi için çok değerli bilgiler vermesine karşın uyanık durumda hastanın solunum kanalını çevreleyen kaslar gergin iken yapılıyor olması nedeni ile muayenenin tanısal değeri nispeten azalmaktadır. Bu problemi aşmak amacı ile uyku endoskopisi tekniği geliştirilmiştir.
Obstrüktif uyku apnesi olan hastalarda radyolojik görüntüleme tanıya ve tedavi planlamasına yönelik olarak kullanılmaktadır. Bilgisayarlı tomografi (BT) ve Manyetik Rezonans Görüntüleme (MR) hava yolu cidarlarını oluşturan yumuşak dokuların hacmi ve hava yolundaki darlıkların yer ve derecesi hakkında bilgi vermektedir.
Günümüzde BT ve MR ile yapılabilen dinamik görüntüleme teknikleri ile bu değerlendirmelerin uyku sırasında yapılabilmesi tanıda son derecede faydalı bilgiler vermesine karşın oldukça maliyetli olan bu yöntem henüz standart bir uygulama haline gelmemiştir.
Yüz ve çene kemiklerinin yapı ve pozisyonlarının analizi amacıyla kullanılan sefalometrik röntgen filmleri özellikle alt ve üst çene kemiklerinde cerrahi ilerletme yapılacak hastaların ameliyatlarının planlanması için kullanılmaktadır.
Daha önce bahsedilen muayene ve değerlendirme yöntemlerinden tıkanmanın yerini ve derecesini tespit etmek amacı ile faydalanılırken hastalığın kesin tanısı için uyku analizi yapılmaktadır. Uyku apnesi hastalığının tanısını polisomnografik inceleme yapmaksızın koymak mümkün değildir.
Uykunun REM (Rapid Eye Movement) ve non REM fazlarını içeren ve en az 3-4 saat süren bir uyku analizi uyku apnesi sendromu tanısı koymak için yeterlidir. REM uykusunda boğaz bölgesinde kasların gevşemesi sonucu hava yolu hareketsiz kalır, non REM uykuda ise gerginlik azalmış olsa da vardır. Dolayısıyla üst solunum yolu cidarının çökmesi REM uykusunda daha belirgin olur. REM uykusunu içermeyen testler tekrarlanmalıdır. Polisomnografi oldukça hassas bir testtir, ardışık gecelerde testin tekrarlanmasının tanıyı değiştirmediği sadece AHİ’de hafif oynamaların olduğu tespit edilmiştir.
Polisomnografi testi sırasında kullanılan test cihazının özelliklerine göre solunumun durma süresi ve sayısının yanı sıra kalp ritmi, vücut pozisyonu, kan oksijen doygunluğu, horlama sesinin şiddeti, beyin elektriksel aktiviteleri, hava yolunda oluşan negatif basınç gibi çok sayıda parametre uyku süresince takip edilmekte ve elde edilen değerler uyku süresi sonunda analiz edilmek üzere kaydedilmektedir. Uyku testi genellikle uyku merkezlerinde yapılmakla beraber hastaların ev ortamında test yapılabilmesini sağlayan taşınabilir cihazlar ve sistemler de bulunmaktadır.
Uyku apnesi tanısı konulan hastalarda son zamanlarda giderek daha fazla tercih edilen bir değerlendirme yöntemidir. Uyku endoskopisi sırasında hastalara ameliyathane şartlarında damar yolu ile anestezi ilaçları verilerek gece uykusu taklit edilirken burun yolu ile girilerek yapılan fleksible endoskopi ile tıkanmanın seviyesi ve şekli değerlendirilmektedir. Cerrahi tedavi tekniğine karar verebilmek için son derece faydalı olan bu değerlendirme sırasında özellikle dil kökü kaynaklı problemi olan hastalarda ağız içi aparatların solunum yolunu açıcı etkisi de kontrol edilebilmektedir. Uyku endoskopisi tekniği ile ilgili detaylı bilgilere “uyku endoskopisi” linkinden ulaşabilirsiniz.
Horlama veya uyku apnesi olan hastaların tedavisinde hastalığın şiddetine ve hava yolunda tıkanma oluşan bölgelerin seviyesine göre farklı tedavi yaklaşımları tercih edilmektedir. Cerrahi işlemler dışındaki tedavi yöntemleri;
Genel Önlemler
Horlama ve uyku apnesi sendromu hastalarının çoğunluğu normal kilolarının hayli üzerinde olan hastalardır. Özellikle uyku apnesi ile beraber oksijen alımının azalması hem metabolizmayı yavaşlatarak kalori tüketimini azaltması hem de gün içindeki yorgunluk nedeni ile aktivitenin azalması sonucunda kilo artışına neden olur. Kilo artışı ise boyun ve dil kökü bölgelerinde yumuşak doku hacmini artırarak hastalığın şiddetinin artmasına yol açar. Bu nedenle kilo verme tedavinin en önemli unsurlarından birisidir. Normal kilosunun üzerinde olan tüm hastalarda öncelikle kilo almaya yol açan metabolizma ve veya hormon problemleri olup olmadığı araştırılmalıdır. Ek bir patoloji saptanmayan hastalarda tedavinin kalıcı olabilmesi için kilo vermenin sadece diyetle yapılmaması, günlük aktivitenin de artırılması ve bu yaşam tarzının standart hale getirilmesi gerekmektedir. Bu aşamada özellikle ciddi kilo problemi olan hastaların diyetlerinin düzenlenmesinde profesyonel yardım almaları gerekir.
Yatıştırıcı ilaç ya da alkol kullanan hastalarda horlama şikâyetleri ve uyku apnesi sendromu daha ağır seyreder. Hastalara mümkün olduğunca alkol kullanmamaları ve yatıştırıcı, uyutucu etkiye sahip ilaçlardan uzak durmaları tavsiye edilmelidir.
Sırt üstü yatış pozisyonunda şikayetlerin arttığı pozisyon tayini yapılan uyku testlerinde saptandığı gibi genellikle hasta yakınları tarafından da ifade edilmektedir. Horlama ve uyku apnesi hastalarında tavsiye edilen yatış şekli yan pozisyondur. Sırtüstü pozisyonundan kurtulmak için üretilen özel aparatlar ve yastıklar mevcut olmakla beraber sırta yastık koymak, pijama arka kısmına tenis topu dikmek gibi metotlar da kullanılmaktadır.
Burun tıkanıklığı horlama ve apneyi artıran önemli bir problemdir. Burun tıkanıklığı olan hastalarda tıbbi tedavilerle iyileşebilecek alerji, sinüzit, vazomotor rinit gibi hastalıklar araştırılmalıdır. Yapısal olarak ya da farklı nedenlerle yatar pozisyonda alt burun etlerinin şişmesine bağlı tıkanma oluşan hastalarda yatarken başın kalbe göre yüksekte olacak şekilde yastıkla desteklenmesi faydalı olmaktadır.
Uyku apnesine neden olabilecek veya eşlik edebilecek dahili problemlerin de saptanması tedavi edilmesi gerekir. Akromegali ve hipotiroidizm gibi hastalıklar başlıca apne sebepleri olabileceğinden tedavileri önem taşır.
Özel Tedaviler
İlaçlar (Medikal ajanlar): Horlama ve uyku apnesi olan hastaların tedavisinde kullanılan çok sayıda ilaç olmakla beraber uzun dönem kullanımlarında izlenen yan etkiler nedeni ile günümüzde ilaçla tedavi tercih edilen bir yaklaşım olmamaktadır. Çeşitli nedenlerle cerrahi uygulanamayan, CPAP kullanamayan ve hafif şiddette uyku apnesi olan hastalarda uykuda kas gevşemesinin belirgin olduğu REM zamanını kısaltarak kas gerginlik kaybını önlemeye yönelik ilaçlar kullanılabilmektedir.
Sadece horlama problemi olan hastalarda horlama sırasında çıkan sesin şiddetini azaltmak amacı ile titreşimin oluştuğu boğaz, yumuşak damak ve dil kökü bölgelerinde mukoza üzerinde yüzey gerilimini azaltan bitkisel kaynaklı ilaçlar kullanılmaktadır. Yatmadan önce ağza sıkılarak kullanılan bu ilaçlarda boğaz bölgesinin yağlandırılmasıyla mukozada titreşime bağlı oluşan sesin şiddetinin azaltılması amaçlanmaktadır. Basit horlama için etkili olabilen bu ilaçların uyku apnesine belirgin etkileri olmamaktadır.
CPAP (Continuous Positive Air Pressure - Sürekli Pozitif Basınçlı Hava) cihazları: Uyku apnesi sendromu hastalarında cerrahi tedavinin en önemli alternatifi bu CPAP cihazlarıdır. Uyku apneli hastalarda özellikle REM uykusu sırasında solunum kanalı cidarındaki kaslarda oluşan gevşeme nefes alma sırasında meydana gelen negatif basınç ile üst solunum yollarında çökme ve hava yolunda tıkanmaya yol açar. CPAP uygulamasında cihazla sağlanan pozitif basınç ile nefes alma sırasında hava yolunda çökmeye neden olan negatif basıncın dengelenmesi ve hava pasajının açık tutulması hedeflenir. Cerrahiyi kabul etmeyen, cerrahiden yeterince fayda görmemiş veya cerrahi yapılamayan hastalarda CPAP tedavisi denenmelidir. Ayrıca cerrahiye hazırlanan hastalarda da geçici olarak CPAP kullanılabilir.
CPAP’ın kullanımını kısıtlayan en önemli faktör hasta uyumudur. CPAP basınçlı havayı tercihan burun yolu ile veren bir cihaz olduğu için burun içinde ciddi tıkanıklığa sebep olan problemlerin varlığında bu cihazların kullanılması genellikle mümkün olmamaktadır. Cihazın her gece düzenli olarak kullanılması uygulanan nemlendiricilere rağmen burun içinde ödeme, kurumaya ve kanamalara yol açabilmektedir. Cihazın her gece kullanılma gerekliliği de aktif yaşam tarzı olan, sık seyahat eden ve özellikle genç yaş grubundaki hastalarda uyumu zorlaştırmaktadır. Tüm bu faktörlere bağlı olarak CPAP cihazlarında hasta uyumu %60-80 arasında kalmaktadır.
CPAP kullanımında basınçlı hava solumada sorun yaşayan hastalarda uyumu artırmak için nefes alma sırasında yüksek basınç verip nefes verirken basıncı azaltan BPAP (Bilevel – iki seviyeli CPAP) cihazları üretilmiş olmakla beraber bu cihazlarla hastaların genel olarak tedaviye uyumunda ciddi bir farklılık saptanmamıştır.
Ağız içi apareyler: Son yıllarda çok sayıda ve çeşitte kullanıma giren ağız içi apareylerin dili öne çekenler ve alt çeneyi öne çekenler olmak üzere başlıca iki tipi vardır. Alt çenenin öne gelmesi boğaz ve dil kökünde hacmi artırırken dilin öne gelmesi ile dil kökü ve boğazın yanında damak arkası bölgede de genişleme olmaktadır. Basit horlaması olan hastaların %73-100 arasında bu tür apareylerden fayda gördüğü ortaya konmuştur.
Tükürük salgısında artış, ağız kuruluğu, adaptasyon güçlüğü gibi erken dönem yan etkilerinin dışında en önemli problem uzun süre kullanımla ortaya çıkan çene eklem rahatsızlıkları ve dişlerin yer değiştirmesiyle ortaya çıkan ağız kapanma bozukluklarıdır. Bu uzun dönem problemleri nedeniyle uygulanmanın bir diş hekimi kontrolünde gerçekleştirilmesi tavsiye edilmektedir. Damak kubbesi çok yüksek kavisli olan, uzun küçük dile ve büyük bademciklere sahip hastalarda ağız içi apareylerin kullanımı zor olmaktadır.
Horlama ve uyku apnesi rahatsızlıklarında probleme sebep olan hava yolu tıkanması çoğunlukla tek bir bölgede olmayıp aynı anda farklı anatomik bölgelerde farklı derecelerde problem bulunabilmektedir. Hava yolunda tıkanmanın oluştuğu bölgeye ve tıkanmanın şekline göre farklı tedavi yaklaşımlarının tercih edildiği bu hastalık grubunda cerrahi tedavi yöntemlerin gündeme geldiği başlıca durumlar:
Horlama ve uyku apnesi hastalarında solunum yolundaki tıkanıklığın yerine ve içeriğine göre farklı anatomik bölgelerde cerrahi müdahaleler yapılabilmekte olup uygulanan ameliyatlar aşağıdaki başlıklar altında sınıflandırılmaktadır.
Uyku Apnesi Tanısında Uyku Endoskopisi
Horlama ve Uyku Apnesinde Damak Ameliyatları
Horlama ve Uyku Apnesinde Dil Kökü Ameliyatları
Uyku Apnesi Tedavisinde Robotik Cerrahi
Uyku Apnesinde Dil Siniri Uyarımı