Burun Estetiğinde Ultrasonik Piezocerrahi
Burun estetik ameliyatları sırasında büyük burunla...
Burnun çevresinde yer alan kemiklerin içerisinde yer alan hava boşlukları sinüs olarak isimlendirilir. Sağ ve sol tarafta dörder adet olmak üzere toplam sekiz sinüs bulunur ve bu sinüsler maksiller (yanak sinüsleri), frontal (alın sinüsleri), etmoid (gözler arasındaki önde ve arkada yer alan sinüsler) ve sfenoid sinüs (en geride, kafa içindeki sinüs) olarak isimlendirilir.
Yeni doğan bebeklerde sadece etmoid ve maksiller sinüsler mevcut olup bunlar da erişkin boyutuna göre oldukça küçüktürler. Bu dönemde frontal ve sfenoid sinüsler mukozal girinti şeklindedir. Sinüslerin gelişimleri kafatasının gelişimine ve dişlerin çıkmasına bağlı olarak devam eder ve 12-14 yaşlarında büyük ölçüde tamamlanır. Sinüslerin son şekil ve boyutlarına ulaşmaları ise 22-24 yaşlarına kadar devam etmektedir. Bazı kişilerde özellikle tek ya da çift taraflı alın sinüsleri olmak üzere bazı sinüsler hiç oluşmayabilir.
Sinüslerin içini döşeyen ve burun mukozasının devamı olan sinüs mukozasındaki salgı bezleri gün içerisinde 0,5-1 litre sümük (mukus) üretir. Sinüslerde üretilen salgı mukoza üzerinde bulunan mikroskobik tüylerin (silia) kamçı benzeri hareketleri ile ostium adı verilen dar sinüs boşalma kanallarına ve buradan da burun içine boşaltılır. Sümük salgısı burundan alınan solunum havasındaki parçacıkların ve alerji etkenlerinin tutularak havanın filtre edilmesinde, içeriğinde bulunan maddelerle mikroplara karşı mücadelede ve havanın akciğerlere gitmeden önce nemlendirilmesinde rol oynar.
Burun çevresinde yer alan bu hava boşluklarının, kafa kemiklerinin ağırlığını azaltmak, kafa travmalarında darbe şokunu emerek beyne ulaşmasını önlemek, ses tellerinde oluşan sesin son şeklini almasında rezonatör etki yapmak gibi fonksiyonları da vardır.
Sinüs boşluklarını döşeyen mukozanın iltihapları sinüzit olarak adlandırılmaktadır. Sinüzit hastalığının oluşmasına neden olan en önemli faktör ise sinüs mukozası tarafından üretilen salgının (sümük/mukus) buruna boşaltılamayarak sinüsler içinde birikmesidir. Bu durumun oluşmasının en sık nedenleri sinüs boşalma kanalının tıkanması, salgıyı sinüs boşalma kanallarına taşıyan sistemin işlevinin bozulması ve salgının içeriğinin ya da kıvamının değişmesidir.
Bu sebeplerden biri ya da birkaçının mevcudiyeti sonucunda sinüslerde biriken salgı içerisinde mikropların çoğalması sinüsün iltihaplanmasına yani sinüzite neden olmaktadır.
Sinüzite neden olabilen diğer durumlar; mikropların sinüslere kan yolu ile, delici travma ya da yüz kemiklerindeki kırıklar sonucunda doğrudan gelmesi ya da yanak sinüsü alt komşuluğundaki dişlerdeki iltihabın sinüse sıçraması olup bunlar nispeten nadir karşılaşılan durumlardır.
Sinüsleri döşeyen mukozanın embriyolojik ve anatomik olarak burun içindeki mukoza ile devamlılık göstermesi ve tıbbi ve cerrahi tedaviye benzer cevap vermeleri nedeni ile sinüs iltihapları burun ve sinüs iltihabı anlamında “rinosinüzit” olarak ta isimlendirilebilmektedir.
Sinüs iltihapları, hastalık sürecine göre dört gruba ayrılırlar;
· Ani olarak başlayıp 4 hafta içinde şikâyetlerin tamamen kaybolması ile sonlanan enfeksiyonlar akut rinosinüzit,
· Dört haftadan fazla sürüp 12 haftadan önce sonlanan enfeksiyonlar subakut rinosinüzit,
· Bir yıl içinde, dört ya da fazla sayıda ve en az 7 günde sonlanan enfeksiyon olması durumu, tekrarlayan (rekürren) akut rinosinüzit,
· Şikâyet ve bulguların 12 haftadan uzun sürdüğü enfeksiyonlar (arada akut rinosinüzit atakları da olabilir) kronik rinosinüzit olarak isimlendirilmektedir.
Sinüs enfeksiyonları hasta ve çevre faktörlerinin etkileşimi sonucunda oluşurlar. Virüslerin neden olduğu üst solunum yolu enfeksiyonları en sık karşılaşılan sinüzit sebebidir. Virüslerin neden olduğu enfeksiyonlar sırasında burun ve sinüsleri döşeyen mukozanın şişip kalınlaşmasına bağlı olarak dar sinüs boşalma kanallarının tıkanması yanı sıra aynı enfeksiyon nedeni ile salgıyı kanallara taşıyan sistemin fonksiyonunun bozulması ve salgının dar boşalma kanallarını tıkayacak şekilde koyu kıvamlı hale gelmesi sinüsler içinde salgı birikimi ve oksijenlenmede bozulmaya neden olur. Bu durumun birkaç gün içinde düzelmemesi halinde ikincil bakteriyel çoğalma ile akut bakteriyel sinüzit oluşur.
İkinci sıklıkta karşılaşılan sinüzit nedeni alerjik reaksiyonlara bağlı oluşan mukoza ödemi sonucunda sinüs boşalma kanallarının tıkanmasıdır. Sinüs boşalma kanallarını daraltan ya da tıkayan burun içi eğrilikler (septum deviasyonu), polipler, burun eti büyümeleri (konka hipertrofileri) gibi anatomik bozukluklar da sinüzite neden olabilirler. Kistik fibrozis ya da silier hareket bozuklukları gibi nadir durumlar mukus üretimi ve veya taşınmasını bozarak, HIV enfeksiyonu (AIDS), kemoterapiler, vücut savunma sistemini baskılayan ilaçların kullanımı, insüline bağlı şeker hastalığı ve bazı bağ dokusu hastalıkları immün fonksiyonları olumsuz etkileyerek sinüzitlere neden olabilirler.
Burun ve sinüs enfeksiyonlarında karşılaşılan belirtiler majör ve minör olarak başlıca iki gruba ayrılmaktadır.
· Majör: Yüzde ağrı ve basınç hissi, yüzde şişme ve dolgunluk, burun tıkanıklığı, burundan-genizden iltihaplı akıntı, koku hissinde azalma (hipozmi) ve ateş tanıda birinci derecede öneme sahip şikâyet ve bulgulardır.
· Minör: Baş ağrısı, ağız kokusu, düşkünlük, diş ağrısı, öksürük, kulak ağrısı tanıda ikinci derecede öneme sahip şikayet ve bulgulardır.
Geceleri ve sabah erken saatlerde, vücut pozisyonuna bağlı olarak sinüs ve burun mukozasında kan miktarı ve ödemin artması ve salgı transferinin olumsuz etkilenmesi nedeni ile şikayetler daha belirgin olmaktadır.
Uzun süren ve kronikleşen iltihaplarda genellikle şikayetlerin şiddetti azalmakta ve sadece hikaye ile tanı koymak zorlaşmaktadır. Bu gruptaki hastalarda en anlamlı şikayetler burun gerisinde, genizden boğaza doğru koyu kıvamlı akıntı ve yüz kemiklerinde sinüs üzerinde hassasiyet hissidir. Alerji hikayesi olan kişilerde hafif şikayet ve muayene bulguları sinüs iltihabından önce alerji düşündürmelidir.
Sinüzit düşünülen hastaların muayenesi sırasında genel KBB ve baş-boyun muayenesinin yanı sıra özellikle yüzdeki şişlikler, kızarıklıklar ve ödem (özellikle gözler çevresinde), lenf bezi büyümeleri ve burun arkasına iltihaplı akıntı dikkatle araştırılmalıdır. Sinüziti olan hastaların burun muayenesinde; Mukozada şişme ve kızarıklık, iltihaplı kabuklanmalar, iltihaplı akıntı, polipler ya da sinüs kanallarının buruna açılma bölgelerinde tıkanmaya neden olabilecek et büyümesi, burun içi eğrilik gibi anatomik bozukluklar izlenebilir.
Kronik sinüs iltihaplarının tanısında muayene sırasında burnun arka kısmında (nazofarinks) koyu, iltihaplı akıntı görülmesi özellikle önemlidir. Basit muayene ile patolojik bulgu saptanmayan hastalarda endoskopik değerlendirme yapılarak burun yan duvarında sinüs boşalma kanalı bölgelerinin görüntülenmesi ile bu bölgelere boşalan sinüslerin iltihapları saptanabilir.
Laboratuvar testlerinin sinüs iltihaplarının tanısındaki değeri sınırlıdır. Özellikle hafif sinüzitlerle karışan alerjik nezlenin ayırıcı tanısı için kanda Ig E düzeyi ve alerji şüphesi fazla olan durumlarda alerjiye yönelik kan ya da cilt testleri yapılabilir. Burun salgısının mikroskopla incelenmesinde yoğun beyaz küre (lökosit) görülmesi viral veya bakteriyel rino-sinüzitlerlerin, eozinofil, plazma ve mast hücrelerinin izlenmesi alerjik rinitin tanısında yardımcı olabilir.
Nadir görülen bazı özel hastalıklardan şüphelenilmesi durumunda mukoza biyopsileri yapılmalı, sık tekrarlayan dirençli iltihaplar ile beraber orta kulak iltihapları, bademcik iltihapları, farenjit, cilt enfeksiyonları gibi diğer baş boyun enfeksiyonlarının sık izlenmesi durumunda ailesel, ilaçlara bağlı ya da HIV enfeksiyonuna (AIDS) bağlı bağışıklık sistemi yetersizlikleri araştırılmalıdır. Doğumsal ya da sonradan edinilmiş antikor yetersizliklerinde kapsüllü mikroorganizmalarla, T-lenfosit bozukluklarında mantar ve virüslerle, kompliman sistemi bozukluklarında gram negatif mikroorganizmalarla oluşan tekrarlayan enfeksiyonlar izlenmektedir. Bu durumdaki hastalarda temel testler olarak tam kan sayımı, sedimentasyon ve serum immün globulinleri bakılmalıdır.
Klasik sinüs röntgenlerinde, yanak, alın ve kafa içindeki sfenoid sinüslerin tam dolu izlenmesi, hava-sıvı seviyesi görülmesi ve çocuklarda 6 mm, erişkinlerde 8 mm yi aşan mukoza kalınlaşmaların saptanması sinüzit tanısı açısından anlamlıdır.
Ancak genellikle sinüs enfeksiyonlarının ilk başlama noktası olan ön etmoid sinüs bölgesi ve enfeksiyonların oluşmasında anahtar rol oynayan sinüslerin boşalma kanallarının açıldığı ostiomeatal kompleks denilen bölge normal röntgen filmleri ile yeterli olarak değerlendirilemez. Bu nedenle günümüzde özellikle kronik ve ciddi akut iltihapların tanısı ve tedavinin planlanmasında 3-4 mm kesit aralığında çekilen paranazal sinüs bilgisayarlı tomografisi (BT) tetkiki tercih edilmektedir.
Sinüs enfeksiyonlarında uygulanan tıbbi tedavinin başlıca bileşenleri koruyucu önlemler, destek tedaviler ve ilaç tedavileridir.
Sinüzit oluşumunu önlemeye yönelik tedbirler tedavinin ilk adımı olarak kabul edilebilir. Sinüs mukozasının fonksiyonları üzerinde olumsuz etki yapan solunum havasındaki oksijenin azlığı, hava kirliliği, alerjenler ve sigara dumanı gibi faktörler yanında virüslere bağlı üst solunum yolu enfeksiyonları da kalabalık ve iyi havalanmayan ortamlarda hızla yayılarak sinüzitlerin oluşmasında önemli bir etken olmaktadır. Bu nedenle yaşama ve çalışma ortamlarının iyi havalandırılması ve bu ortamlarda sigara içilmesine izin verilmemesi sinüs enfeksiyonlarından korunmada önemli rol oynamaktadır.
Solunan havanın kuru olması, burun ve sinüs salgılarının kıvamının koyulaşması ve salgıların sinüslerden boşaltılmasını sağlayan taşıyıcı sistemin olumsuz etkilenmesine bağlı olarak sinüzit riskini artırmaktadır. Bu nedenle klimalar ve merkezi havalandırma sistemleri bulunan ortamların nem oranının kontrol edilmesi ve gereken durumlarda ilave önlemlerle havanın nemlendirilmesi önerilmektedir. Yetersiz sıvı alımı ya da aşırı su kaybı durumlarında mukus salgısının kıvamını ve akışkanlığını azaltarak sinüs enfeksiyonlarına zemin hazırladığından özellikle sıvı kaybı fazla olan durumlarda günde en az 2 litre olmak üzere ılık su tüketilmesi faydalı olacaktır. Su dışındaki çay, kahve ve kolalı içecekler böbreklerden su atılmasını artırdıkları için bu içeceklerle beraber su alımını artırmak gerekmektedir.
Tanı konmuş burun alerjisi olan hastaların alerjiye neden olan ajanların bulunduğu ortamlardan uzak durması, yüksek miktarda alerjen barındıran ev bitkileri, uzun tüylü halı benzeri kaynakların yaşam alanlarından çıkartılması gibi önlemlerin alınması alerjik reaksiyon sırasında burun mukozasında oluşan şişmeye bağlı sinüzit gelişme riskinin azaltılmasında katkı sağlayacaktır.
Sık sinüs enfeksiyonu gelişen ya da kronik sinüzit tanısı konulan hastalarda Influenza (grip) aşısı, Pnömokok aşısı ve ağız yolu ile alınan bakteri aşılarının uygulanması tekrarlayan enfeksiyonların sayısını azaltmakta faydalı olmaktadır.
Tıbbi tedaviyi ek olarak uygulanan destek tedavinin en önemli parçaları burun içinde nemli ortam sağlanması ve biriken kabuk ve iltihaplı salgıların temizlenmesidir. Uygun konsantrasyonda tuzlu su içeren basınçlı spreyler bu amaçla en sık kullanılan ajanlardır. Antibiyotiklerle önüne geçilemeyen enfeksiyon ve bakteriyel taşıyıcılık durumlarında bu yıkama solüsyonlarına antimikrobial ilaçlar eklenebilmektedir.
Mukolitikler: Sümük salgısının kıvamını azaltan ve akışkanlığını artıran bu ilaçlar sümüğü sinüslerden taşıyan silya aktivitesindeki bozulma ve koyu mukus üretimine bağlı oluşan mukus birikimini önlemek amacıyla kullanılırlar.
Dekonjestanlar: Burun içi mukozanın şişliğini azaltan dekonjestan ilaçlar burun (sprey) ve ağız yoluyla kullanılabilirler. Bu gruptaki ilaçlar ile burun ve sinüs mukozasındaki damarların büzülmesi ve mukozanın incelmesi sonucunda sinüs ostiumlarının açılması ya da genişlemesi ve sinüs boşalmasın ve havalanmasının sağlanması amaçlanır. Sprey olarak kullanılan ilaçların zamanla şişliği artırıcı etkisi ve mukoza üzerindeki tahriş edici etkilerinden dolayı 4-5 günden fazla kullanılmaması önerilmektedir. Ağız yoluyla alınan dekonjestanlar yüksek tansiyon, kalp hastalıkları, ritm bozuklukları ya da prostat büyümesi gibi problemleri olmayan hastalarda 7-10 gün süresince güvenle kullanılabilirler.
Antistaminikler: Alerjik reaksiyonlara bağlı gelişen mukoza ödemini önlemek amacı ile kullanılırlar ancak mukus yoğunluğunu artırıcı ve sinüs boşalmasını zorlaştırıcı etkileri vardır. Bu nedenle alerjik kökenli sinüzitler ve bilinen alerjisi olan hastalar dışında kullanılmaları önerilmez.
Steroid içeren burun spreyleri: Kronik sinüs iltihapları ve alerjik durumlarda mukoza ödemini ve iltihaba bağlı oluşan reaksiyonları azaltmak amacıyla kullanılırlar. Özellikle son kuşak sprey steroidlerin kan dolaşımına karışan miktarları son derece az olduğundan başka tedavi seçeneği olmayan durumlarda hamilelerde ve bebeklerde de kullanılabilmektedirler.
Hap ya da enjeksiyon şeklinde steroid kullanımı: Alerjik hastalarda ve özellikle poliplerin bulunduğu kronik sinüs iltihaplarında steroidlerin cerrahi öncesinde ağız yolu ile ya da enjeksiyon olarak kullanılması poliplerin boyutunda küçülme ve doku reaksiyonunda azalmaya bağlı olarak cerrahiyi kolaylaştırabilmektedir. Bu tür tedavilerin yüksek tansiyon ve veya şeker hastalığı olan hastalarda ilgili branş uzmanı hastalıkları uzmanı denetiminde ve dikkatle uygulanması gerekir.
Anti bakteriyel ilaçlar (Antibiyotikler): Özelliği olmayan akut enfeksiyonlarda genellikle kültür alınmadan tedavi uygulanır. Toplumdaki antibiyotiklere karşı direnç durumu, hastaların ilaç doz aralıklarına uyumu, ilaçlara karşı olan aşırı duyarlılık, her antibiyotik için değişebilen yan etkiler ve ilaç etkileşimleri antibiyotik seçimini etkilemektedir. Akut sinüs iltihaplarının %60 tan fazlasına neden olan mikropların Pnömokoklar veya H. influenza olması nedeni ile akut enfeksiyonlarda bu ajanlara karşı etkili antibiyotiklerin seçilmesi uygun olacaktır. Akut enfeksiyonlarda antibiyotik kullanım süresi 10-14 gündür. Uzun yarılanma ömürlü ilaçlar daha kısa sürelerle kullanılabilirler.
Beş-yedi günde şikayet ve bulgularda düzelme saptanmaması halinde oksijensiz ortamda çoğalan bakterilere karşı etkili olan bir ilacın da tedaviye eklenmesi düşünülmelidir. Özellikle önceden başarısız olmuş antibiyotik kullanımı hikayesi olan hastalarda verilecek antibiyotik mutlaka dirençli olduğu bilinen mikroorganizmalara etkili olacak şekilde seçilmelidir.
Antibiyotik tedavi süresi kronik sinüs enfeksiyonlarında en az 2-3 hafta olmalıdır. Bu enfeksiyonlarda antibiyotiklere karşı artmış direnç oranı, aynı anda birden fazla farklı bakteri ya da oksijensiz ortamda çoğalan mikroorganizma bulunma ihtimali ve uzun tedavi süresi göz önüne alınarak endoskopi eşliğinde burun içinden alınacak kültürlerin sonuçlarına göre ilaç seçimi tercih edilebilir. Bağışıklık sistemi yetmezliği olan ya da hastanede yatarken enfeksiyon alan hastalarda sinüs enfeksiyonlarının her tipinde kültür ve antibiyograma göre antibiyotik seçilmesi gereklidir.
Kronik sinüzit tanısı ile tedavi verilen hastalarda bilgisayarlı tomografi çekiminden önce 2-3 hafta uygun dozda antibiyotik ve kortizonlu burun spreyleri kullanılmalıdır. Belirgin şikayeti olmayan hastalarda tomografide sinüzit bulguları bulunsa bile ameliyat kararı vermeden önce hastayı takip edip şikayetlerin kontrol edilmesi uygun yaklaşım olacaktır. Şikayetleri düzelmeyen ya da tekrarlayan hastalarda cerrahi tedavi alternatif olarak düşünülmelidir.
Günümüzde sinüzit hastalığının tedavisinde uygulanan güncel teknik endoskopik sinüs cerrahisi (ESC) dir. Bu cerrahi teknik ile ilgili bilgiler “Endoskopik Sinüs Cerrahisi” konu başlığı altında paylaşılmıştır.